DEPRESYON İLE İLİŞKİSİ YOK!
Son günlerde giderek artan endişelerle birlikte sosyal medya kullanımının ruh sağlığı üzerindeki etkileri üzerine yapılan araştırmalar dikkat çekmektedir. Özellikle, Social Science & Medicine dergisinde yayımlanan bir çalışmanın sonuçları, sosyal medya kullanım süresi ile depresyon ve stres arasında kayda değer bir ilişki bulunmadığını ortaya koymuştur. Araştırmada, sosyal medyada geçirilen zamanın anksiyete üzerinde ise yalnızca zayıf bir etkiye sahip olduğu belirtilmiştir.
Araştırmanın baş yazarı olan Chloe Jones, çalışmanın önemine vurgu yaparak, sağlıklı ve güvenilir kararlar alabilmek için yüksek kaliteli verilere ihtiyaç duyulduğunu ifade etmiştir. Jones, sosyal medya etkileşimlerinin toplumsal algıda yarattığı değişikliklere dair eleştirel bir bakış sunmaktadır. “Sosyal medyada geçirilen zamanı objektif bir şekilde ölçtüğümüzde, gözlemlenen etkilerin çok küçük olduğu ya da neredeyse var olmadığı sonuçlarına ulaşıyoruz,” diyerek, sosyal medya kullanımının beklenen olumsuz etkilerinin, gerçekte ciddi boyutlarda olmadığını dile getirmiştir.
Araştırmanın bulguları, sosyal medya kullanımının ruh sağlığı üzerindeki algılanan etkilerini sorgulamaya itmektedir. Birçok kişi, sosyal medya platformlarının stres, anksiyete ve depresyonu tetikleyebileceği düşüncesiyle bu platformlardan uzak durmayı tercih etmektedir. Ancak, bu araştırma, bu düşüncenin ne kadar temellendirildiğini sorgulamaktadır. Dolayısıyla, sosyal medya bağımlılığının zihin sağlığına etkilerinin gerçek boyutlarda olup olmadığını merak uyandıran bir soru olarak öne çıkmaktadır.
Özetle, sosyal medya kullanımının ruh sağlığı üzerindeki etkileri üzerine yapılan bu bilimsel çalışma, güncel algılara ve yaygın inanışlara meydan okuyarak, sosyal medya ile depresyon arasında beklenen önemli bağlantının var olmadığına işaret etmektedir. Elbette, sosyal medya kullanımının yaşam biçimimizi nasıl şekillendirdiği ve birey üzerindeki uzun vadeli etkileri üzerine daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Ancak bu veriler, sosyal medyanın ruhsal sağlık üzerindeki etkilerini yeniden düşünmemize olanak tanımakta ve sosyal medya bulunmaz bir nimet gibi algılanırken tedbirli bir yaklaşımı hedef alınmasını teşvik etmektedir.
Sonuç olarak, Chloe Jones’un öncülüğündeki çalışma, sosyal medyanın zihinsel sağlık üzerindeki yargılara dair önemli ipuçları sunmakla kalmayıp, özellikle gençler ve toplumun farklı kesimleri üzerinde potansiyel olarak yarattığı korkuları sorgulamamıza vesile olmaktadır. Araştırmanın verileri, sosyal medyanın sosyal etkileşim biçimlerini değiştirdiği iddiasını, ruhsal sağlık üzerinde kayda değer bir etki bırakmadığı sonucunu doğurarak, önemli bir bakış açısı sunmaktadır.
