Son dönemde Türk basınında yer alan bir haber, Rus oligarkı Boris Borisenko’nun mülkü olan arazideki yasa dışı faaliyetleri gündeme getirdi. Bu arazi, geçmişte ünlü suç örgütü lideri Adnan Oktar tarafından kullanılmıştı. Geçtiğimiz aylarda, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, yapılan inşaat çalışmalarının yasal düzenlemelere uymadığını belirleyerek gerekli idari işlemleri başlattı ve çalışmaları durdurdu.
Durumun ciddiyetini anlayan Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, “imar kirliliğine neden olma” suçlamasıyla re’sen soruşturma başlatıldığını kamuoyuna duyurdu. Bu gelişmeler, hem hukuki süreçleri hem de çevresel etkileri açısından önemli bir dönüm noktası oldu.
Üsküdar Vaniköy Öngörünüm Bölgesi’nde bulunan ve Adnan Oktar’ın geçmişte işgal ettiği yapı, havadan çekilen görüntülerle son haliyle gözler önüne serildi. Bu görüntülerde, arazide bulunan bazı şahısların varlığı dikkat çekti ve yapının branda ile kapatıldığı gözlemlendi. Bu durum, bölgedeki kaçak yapı sorunlarının ve yasal süreçlerin ne denli karmaşık hale geldiğini ortaya koydu.
Vaniköy’deki bu yapının durumu, yalnızca yerel değil, uluslararası bir dikkatle izleniyor. Boris Borisenko’nun bu mülkü edinmesi ve ardından yaşanan süreçler, hem Türkiye’nin inşaat hukuku hem de uluslararası mülkiyet hakları açısından hâlâ tartışma konusu olmaya devam ediyor. İlgili çevreler, bu durumun tamamen çözüme kavuşturulması için gerekli adımların atılmasını bekliyor.
Bunun yanı sıra, İstanbul’un Boğazı’na nazır olan bu torpil yapılar, yıkım çalışmaları için göz önünde bulunduruluyor. Kaçak yapıların tespiti ve yıkımı sürecinin başladığına dair bilgiler, özellikle çevre koruma konusunda hassas olan kesimlerin yoğun ilgisini çekiyor.
Bu durumu takip eden yerel halk ve çevreciler, devletin bu tür yasa dışı yapıların üstesinden gelmesini talep ediyor. Ne yazık ki bu tür olaylar, Türkiye’de yapı denetimleri ve imar planlamaları hakkında geniş ölçekli tartışmalara sebep oluyor. Hükümetin tutumu ve bu tarz yapıların geleceği ile ilgili nasıl bir politika izleyeceği, önümüzdeki günlerde merakla bekleniyor.
Sonuç olarak, olayın hem hukuki boyutu hem de çevresel etkileri, dikkatlice izlenmesi gereken bir durum yaratıyor. İlgili bakanlıkların müdahaleleri, gelecekte benzer durumlarla karşılaşmamak adına ne denli etkili olacak, zamanla görülecek. Ancak, bu durumun yalnızca bir anlık bir mesele değil, yapılaşmanın sürdürülebilirliği açısından daha geniş bir sorun olduğunu söylemek mümkün.