Talker Research tarafından gerçekleştirilen Life Happens için yapılan araştırmaya göre, Amerika’da yaşayan Z Kuşağı bireylerinin, gerçek yetişkinliğin 27 yaşında başladığına inandıkları ortaya çıktı. Bu araştırmada farklı kuşaklardan 2 bin Amerikalı yer aldı ve modern yetişkinliğin dönüm noktalarını ve bakış açılarını inceledi. Araştırma sonuçlarına göre, Z kuşağı yetişkinliği ekonomik bağımsızlık ve sorumluluklarla eşleştirmekte ve toplumsal normların yerini kişisel deneyimlerin aldığı gözlemlenmektedir.
Araştırmanın sonuçlarına göre katılımcıların çoğunluğu, yetişkinliği ekonomik bağımsızlık (yüzde 45) ve sorumluluklarla (yüzde 38) özdeşleştirmektedir. Taşınmak (yüzde 46) ve ilk işi bulmak (yüzde 28) gibi adımlar da yetişkinliğe geçişin önemli noktaları olarak belirtilmektedir. Ancak, birçok Z kuşağı bireyi bu adımları attıktan sonra bile kendilerini hala yetişkin hissetmediklerini ifade etmektedir.
Z kuşağı için yetişkinlik, toplumsal normları takip etmekten ziyade bireylerin kendi yaşamlarını yönetme becerisini kazanmakla alakalı olarak tanımlanmaktadır. Bu kuşağın evlenmek, ev almak ve çocuk sahibi olma gibi geleneksel normlara uymak yerine duygusal denge, kariyer tatmini ve kişisel gelişimi ön planda tuttukları görülmektedir. Araştırmaya katılanların yüzde 72’si, günümüzdeki yetişkinlik kavramının geçmiş yıllara göre önemli ölçüde farklılaştığını kabul etmektedir.
Ancak, uzmanlar gençlerin emeklilik planlaması gibi uzun vadeli finansal konularda önlem almamalarının endişe verici olduğunu belirtmektedir. Ulusal Sigorta ve Mali Müşavirler Birliği CEO’su Kevin Mayeux, gençlerin bu konuda adım atmamalarının uzun vadede olumsuz sonuçlar doğurabileceğine dikkat çekmektedir. Mayeux, gençlerin emeklilikleri için plan yapmalarının her zaman için mümkün olduğunu vurgulamaktadır.
Sonuç olarak, yetişkinliğin evrim geçirdiğini söyleyen uzmanlar, bağımsızlık, güvenlik ve kişisel gelişim arzusunun her yaşta önemini koruduğunu belirtmektedirler. Z kuşağı, yetişkinliği bir yaştan ziyade kişisel dönüm noktalarıyla tanımlarken toplumsal baskıların yerine kendi deneyimlerinin belirleyici olması gerektiğine inanmaktadır.